-
1 hafif
лёгкий лёгкое (с)* * *1) лёгкийhafif bir baş aprısı — лёгкая головна́я боль
hafif bir ışık — сла́бый свет
hafif bir iş — лёгкая / нетру́дная рабо́та
2) легкомы́сленный, несерьёзный, ве́треный••- hafife almak
- hafif giyinmek -
2 yük
груз (м) нагру́зка (ж)* * *1) груз; но́ша; вьюк; тя́жесть; нагру́зкаyük ambarı — грузово́й трюм
yük istasyonu — това́рная ста́нция
yük kapasitesi — мор. грузоподъёмность
yük vurmak — навью́чить, вью́чить
sabit yük — постоя́нная нагру́зка
salim yük — допусти́мая нагру́зка
yürüyüş yük — похо́дная вы́кладка
vapur yükünü boşaltı — парохо́д разгрузи́лся
ben bu yükün altına giremem — я не могу́ взять на себя́ тако́е бре́мя
üstümden yük gitti — с меня́ груз свали́лся
2) физ. заря́д3) разг. плод, заро́дыш (о ребёнке, который должен родиться)4) перен. беспоко́йство; хло́поты; поме́хи5) ист. това́р сто́имостью в сто ты́сяч куру́шейbir yük getirip satan herkes iki akçe versin — ка́ждый, кто приво́зит на прода́жу това́р, пусть вно́сит по две акче́
••- yükünü çekmekyükte hafif pahada ağır — посл. ≈ мал золотни́к, да до́рог
- yük olmak
- yükünü tutmak -
3 top
мяч (м) пу́шка (ж)* * *1.1) мячfutbol topu — футбо́льный мяч
2) кру́глая часть / дета́ль (в аппаратах, приборах)duvar saatinin topu — ма́ятник стенны́х часо́в
kantarın topu — ги́ря безме́на
3) руло́н (бумаги, ткани)bir top basma — [оди́н] руло́н си́тца
4) сто́пкаdefter topları — сто́пки тетра́дей
5) пу́шка, [артиллери́йское] ору́диеtop ateşi — артиллери́йский ого́нь
top hizmeti — оруже́йный расчёт
topa tutmak — держа́ть под обстре́лом, брать под обстре́л
ağır top — тяжёлая пу́шка, тяжёлое ору́дие
hafif top — лёгкая пу́шка, лёгкое ору́дие
6) гомосексуали́ст2.кру́глый; шарови́дный3. в соч.topağaç — кругля́к
••- topu- top etmek
- top gibi patlamak
- top gibi gürlemek
- top top -
4 çay
Iре́чка, руче́й, речу́шкаçay yolu — ло́же (ру́сло) ре́чки
IIçay gözleri — исто́чники (родники́) реки́ (дающие ей начало); исхо́д реки́
1) в разн. знач. чайçay aptalı, çaya (çok) düşkün = çay tiryakisi —
çay demlemek — завари́ть чай
çay içme — чаепи́тие
çay içmek — пить чай; чаёвничать
çay kaşığı — ча́йная ло́жка
çay koymak — нали́ть чаю
çay süzgeci — ча́йное си́течко
çay tabağı — ча́йное блю́дце
çay takımı — ча́йный серви́з
çay tiryakisi — люби́тель ча́я, чаёвник
çay uzmanı — специали́ст по выра́щиванию и обрабо́тке ча́я, чаево́д
açık çay — сла́бый (некре́пкий) чай
ağır çay = koyu çay —
bir paket çay — па́чка ча́я
çok demlenmiş çay = koyu çay —
hafif çay = açık çay —
2) приём; чаепи́тиеçay ziyafeti — чай (угощение)
akşam çayı — вече́рний чай
См. также в других словарях:
hafif — sf., Ar. ḫafīf 1) Tartıda ağırlığı az gelen, yeğni, ağır karşıtı 2) Güç veya yorucu olmayan, kolay Hafif bir iş. 3) Ağırbaşlı olmayan, ciddi olmayan, hoppa Hafif bir kadın. 4) Miktarı az, sindirimi kolay (yiyecek) Onlar da akşam yemeğini pek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hafif yollu — sf. 1) Davranışları ile içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışına ters düşen (kadın), hafifmeşrep 2) zf. Üstü kapalı, kısa bir açıklamayla Kim bana bu sevdanın sonu çıkmaz olduğunu hafif yollu çıtlatacak olsa kırılarak karşı çıkıyor, çıtlatana… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hafif gelmek — 1) ağırlığı fazla olmamak Çok hafif geldiği için düvene ağır bir taş oturtmuşlardı. R. Enis 2) mec. önemsiz görmek, değer verilmemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
hafif atlatmak — kötü bir durumdan çok az bir zararla kurtulmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
uykusu hafif — sf. Küçük bir sesten hemen uyanan (kimse) Uykum çok hafiftir. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
renk gelmek — (bir şeye) renklenmek, canlanmak Sarı yanaklarına hafif bir renk geldi. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
hafifçe — zf. Hafif olarak, hafif bir biçimde, belli belirsiz Birbirimize soğuk bir eda ile hafifçe baş eğdik. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
yavaş — sf. 1) Hızlı olmayan, çabuk karşıtı Yavaş bir yürüyüş. 2) Yumuşak huylu, yumuşak başlı Yavaş adam. Yavaş at. 3) Alçak, hafif 4) zf. Alçak, hafif bir biçimde Yavaş tut, içinde kırılacak eşya var... M. Ş. Esendal 5) zf. Hızlı olmayarak Yavaş vurdu … Çağatay Osmanlı Sözlük
VÜCUD — Varlık. Var olmak. Bulunmak. * Cesed, cisim, ten, gövde.(Vücud mertebeleri muhteliftir. Ve vücud âlemleri ayrı ayrıdır. Ayrı ayrı oldukları için, vücudda rüsuhu bulunan bir tabaka i vücudun bir zerresi, o tabakadan daha hafif bir tabaka i vücudun … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
soluk — 1. is., ğu 1) Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava, nefes Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı. R. N. Güntekin 2) Ciğerlere hava alıp verme 3) mec. Tarz Gençler dergimize yeni bir soluk getirdiler.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
uğramak — e 1) Yola devam etmek üzere, bir yerde kısa bir süre kalmak Üç günde yalnız üç vapur iskeleye uğradı. S. F. Abasıyanık 2) Bir yerin yanından, yakınından, içinden geçmek Ona kapıdan şöyle bir uğramak isterdim. H. Taner 3) Fırlayarak çıkmak, dışarı … Çağatay Osmanlı Sözlük